30. Yaşımdan Birkaç Kelam

Baştan söyleyim, teknik değil fesefi ve sorgulayıcı bir yazıı olacak. Hayaller ve hayatlar arasındaki o kimine göre kıldan ince kılıçtan eskin kimine göre Kuzey Marmara Otoyolu kadar kalın çizgisi sınırlarında geçen 30 senin sonundan tüm insanlığa merhaba… Demek isterdim de Anti Yunan tiyatro draması gibi bir girişi yapamıyorum. Ne de olsa bir anadolu çocuğu kavurma ile sever cacığı kıvamında yaşıyoruz canım ülkemde.

Coğrafya Kader Midir?

Bu sorunun cevabını sürekli düşündüm, düşünmeye de devam ediyorum. Bazı karşılaştığım konularda “evet kader” derken bazılarında “kader değil, bizatihi kendi yediğimiz naneler” diyorum. Bu konuda da Cem Toker’in güzel bi konuşması var. Ama o konuşmada vurgu daha çok toplumsal. Biz, bireyler nazarında kaderimizi mi yaşıyoruz yoksa tercihlerimizi mi? Şimdi Ferrari’sini satıp sattığını anlattığı kitapla daha güzel araba alacak para kazanan kişisel gelişimci gibi konuşmak istemem, ama insan kendi tercihleri kadar toplum çoğunluğunun tercihleriyle yaşıyor. Biz de buna demoktasi diyoruz.

Hayal ettiklerimiz hikayemiz oldu mu?

Geçen sosyal medyada bir taksiciden duymuştum; “herkesin hayali ol, ama hikâyesi olma” diyordu. Hayalimiz olup hayat hikayemize kattığımız şeyler neler? Ne kadar çalışıyoruz da kendi hikayemizi “kendimiz” yazıyoruz? 30. senemde kavradığım anlamlardan birisi de bu oldu; tembel birisi ise senin hikayeni başkası yazıyor. Yani; maaşın başkasının insafı kadar, ev kirası sahibinin vicdanı kadar, yediğin içtiğin de bunlara bağlı olarak cebindeki para kadar.

Benim yaşımın 30. senesi ile ülkemin 100. senesi aynı yıla denk geldi. Kendimi mazbut ülkem ile kıyas ettiğimde gerçekten paralel bir hayat sürmüşüz. Milli mücade, ekonomik krizler, girilmeyen ama etkisi hissedilen ikinci dünya harbi gibi… Var gücümle ders çalışıp üniversite sınavına hazırlanmam, sonra onun on katı kadar bitirmek için çaba göstermem, daha sonra onun da on katı kadar hayatla mücadelem. Girintili ve çıkıntılı bir süreç.

Armut Piş Gel Ağzıma Düş Sendromu

İlkokulda bize öğetilen deyimler ve atasözleri vardı. Artık sistemin eksikliğinden midir çocukluğun getiridiği bir cahillik midir bilmem, anlamını bilmeden ezberlerdik. Toplum olarak biraz hazırcı olduğumuzu düşünüyorum. Ben buna teorik insan olmak diyorum. Çocukken dedemle camiye giderdik. İçeride vaaz verilirken vaazı dinlemek yerine dışarıda oturan dedeler (ki çoğu savaş gazisiydi) memlekti yıkıp baştan ayağa dikerlerdi. 30 yaşıma geldim, bu tür konuşmalar yapan kimsenin de devlet adına bir şey yaptığını göremedim. Yani teorisini yapıyoruz ama uygulamaya gelince başkaları yapsın diye bekliyoruz. Armut piş ağzıma düş sendromu diyebilir miyiz?

Örneğin bireysel anlamda bir bir şeyden rahatsız olduğumuzu varsayalım. Atıyorum  Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV) bir anda 5 katına çıksın. İstisnasız herkes bunu eleştirir. Ancak kaç kişi ilgili mercilere şikayet, protesto, mahkemeye başvurma gibi uygulamalı tepki gösterir?

Yürü Yol Sana Görünür

Bu uzun serenatın sonuna gelirken; internette gördüğüm bir söz çok hoşuma gitmişti. Bir girişimci olan Cem Akın‘ın “Yürü Yol Sana Görünür” cümlesi… Bu söz aslında bu yazımdaki ana fikir olabilir. Bir şeyi eleştirmek, değiştirmek, geliştirmek gibi bir fikrimiz varsa bir ucunan başlarsak gerisi gelecek, yani yol bize görünecektir. Yine ilkokul yıllarında anlatılan ama anlamını öğretmek yerine ezberletilen karıncanın su taşıma hikayesini anımsayalım. Yürü, en azından o yolda ya ölürsün ya hedefe varırsın.

5 Replies to “30. Yaşımdan Birkaç Kelam”

  1. Değinilen bazı kavramlar çok ağır. Örneğin; ikinci dünya savaşı gibi. Düşünürken, ömrümüz gibi geldi. Konudan konuya geçiş çok hızlı olmuş görünüyor. Okurken bir anda savruldum. Sözlük üzerinde görünce yazasım geldi. Güzel bir yazıydı. 5 dakikalığına dünyadan kopardı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir